İnsanın en temel ihtiyacı olan yeterli ve dengeli gıdaya erişim her dönemin en önemli konulardan biri. Çünkü beslenme zorunlu bir ihtiyaç. Beslenme dışında buna ikame olarak yapabileceğimiz hiçbir eylem yok. Bu durum da gıda sektörünü vazgeçilmez bir sektör haline getiriyor ve gıda sektörü günümüzde çok tartışılıyor. Yediğimiz gıdaların güvenli olup olmadığı, dünyadaki açlık ve israf oranları, tarım alanlarının azaldığı gibi konular gündemden düşmüyor.
2016 Ekim ayında yayınlanan Küresel Açlık Endeksi’ne göre, tüm dünyada 795 milyon insan açlıkla mücadele ediyor. Endekse göre, her gün 21.000 kişi açlık veya gıda kıtlığı nedeniyle hayatını kaybediyor. Diğer yandan da dünyadaki gıda israfının üçte biriyle hali hazırda bütün insanları doyurmanın mümkün olduğu söyleniyor. Gıda sektörü ile ilgili tartışmalarda ön plana çıkan gıda güvencesi ve gıda güvenliği kavramları ise bir o kadar karıştırılıyor.
Tüm bu konularla ilgili Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümünden Araştırma Görevlisi Doktor Özge Can Niyaz ile görüştük.
Öncelikle tüm bu tartışmalarda kullanılan ancak bir biri ile çok karıştırdığımız gıda güvencesi ve gıda güvenliği kavramlarını açıklayabilir misiniz?
Artan nüfus baskısı nedeniyle gıda ile ilgili kavramlara verilen önem ve bu alanda yapılan çalışmalar artış göstermiştir. Buna rağmen bazı kavram kargaşaları da mevcuttur. Gıda güvencesi (food security) ve gıda güvenliği (food safety) kavramları birbiri ile sıklıkla karıştırılmaktadır. Oysaki Dünya Ticaret Örgütü tanımına göre gıda güvenliği, gıda güvencesi altında yer alan bir kavramdır. Gıda güvencesi ise tüm insanların her zaman, yeterli ve kaliteli miktardaki gıdaya ve suya ekonomik ve fiziksel anlamda ulaşabilmeleri anlamına gelen küresel bir kavram. Dolayısıyla bu, insan haklarını da içine alan çok geniş bir kavram. Bu geniş kavramın açıklanması ve daha kolay anlaşılabilmesi için dört boyut altına toplanması sağlanmış. Gıda güvencesinin tam anlamı ile sağlanabilmesi ise bu dört boyutun aynı anda sağlanması ile doğrudan ilişkili. Bu boyutlardan ilki bulunabilirliktir. Dünya nüfusunu besleyebilecek düzeyde yeterli tarımsal üretimin ve sonucunda gıda üretiminin sağlanması anlamına geliyor. Gıda üretiminin sağlanmaması halinde diğer tüm boyutlar devre dışı kalır yani yeterli miktarda gıda olmazsa diğer hiçbir boyut sağlanamaz o yüzden en stratejik boyutlardan bir tanesi bulunabilirlik. İkinci boyut ise erişebilirlik. Erişebilirlik kavramı ise kendi içinde ikiye ayrılır. Birincisi fiziksel erişebilirlik ikincisi ekonomik erişebilirlik. Fiziksel erişebilirlikten kastımız örneğin dağ köyleri veya Afrika’nın ücra mercilerinde gıdaya ve temiz suya ulaşamayan insanların, fiziksel erişebilirliğinin olmadığından bahsetmek mümkündür. Bir diğer ve günümüzde çok daha önemli olan konu ise ekonomik erişilebilirlik. Yani mevcut gıdayı satın alabilme gücü. Bu da tabi ki yeterli düzeyde bir gelirle mümkün oluyor. Raflar gıda maddeleriyle dolu olsa bile insanların yeterli ve dengeli miktarda gıda satın alabilecek gelirleri var mıdır? Bu husus bence gıda güvencesinde bulunabilirlik boyutunun sağlandığını düşünürsek en önemli hususlardan bir tanesidir. Tarımsal üretim anlamında dünyayı besleyebilecek yeterlilikte bir tarımsal üretim söz konusu. İsraf edilen toplam gıda miktarı, dünya gıda üretiminin üçte birine denk gelmektedir. İsraf edilen miktarın sadece dörtte birinin azaltılmasıyla, açlıkla mücadele eden tüm insanların gıda ihtiyacının sağlanabileceği belirtilmektedir. Bu da çok önemli bir göstergedir. Üçüncü boyut ise kullanılabilirlik boyutu yani günlük kalori tüketim miktarı ve kalori kaynağının niteliği (protein, karbonhidrat vb.). Kullanılabilirlik boyutu, ayrıca gıda güvenliği kavramını da kapsamaktadır. Gıda güvenliği tarladan çatala kadar geçen süreçte gıdaların biyolojik, fiziksel ve kimyasal bozulmalardan ari olması anlamına gelir. Güvenilir olmayan gıdaların tüketilmesi ise halk sağlığı üzerinde önemli bir tehdittir. Avrupa Birliği üyelik süreci ile birlikte gıda güvenliği alanında önemli gelişmeler sağlanmış olmasına rağmen pek çok sorun hala devam ediyor.
Dünyadaki gıda israf miktarının dörtte bir oranında azaltılması ile birlikte açlıkla mücadele eden insanları doyurmanın mümkün olduğunu söylediniz. Diğer yandan da tarımsal üretimin azaldığı, yeterli olmadığı söyleniyor. Bu çelişkinin sebebi ne?
Her ülkenin kendine göre bir üretim deseni ve üretim imkânı var. Fakat her ülkenin tarımsal üretim şartları da eşit değil. Dünya geneline bakıldığında nüfus sürekli artıyor ve bununla birlikte doğal kaynakların tahribatı da. Mevcut durumda gıda üretiminin yeterli olması gelecekte de böyle olacağı anlamına gelmiyor. Tabi bunun için kıt kaynakların verimli kullanımı çok önemli. Bir diğer sebep ise bu endişeleri yayan pazarlama sistemleri. GDO olmazsa dünyayı besleyemeyiz gibi.
Aslında GDO olmasa da nüfusu besleyebilecek yeterlilikte bir üretim var mı?
Açlık sorununun temel nedeni dünyadaki gıda miktarındaki yetersizlik değildir. İnsanların gıdaya ekonomik olarak ulaşamaması sorunudur. Dünyadaki gıda miktarı nüfusu besleyecek miktardan çok fazla dahi olsa geliri yeterli olmayan insanlar bu miktardan yaralanamaz. Düşünün ki bir markete gittiniz. Raflar gıda ürünleri ile dolu. Fakat cebinizde yeterli paranız yok. Şimdi gıda ürünleri miktarının yeterli olmasının sizin için bir anlamı var mıdır? Hayır. Çünkü satın alamıyorsunuz. Yani açlık ve gıda güvencesizliği sorunu önünde duran en büyük engel gelir dağılımı adaletsizliğidir. Açlık ve yoksulluk ile mücadele eden kesimin büyük bir kısmının günlük geliri 1 Dolar veya altında kalmaktadır. Bu nedenle açlık sorununu çözmek için GDO’lu ürünlere ihtiyaç yoktur.
İsraf oranları dikkat çekici. Ekonomik sıkıntıların çok olduğu dünyamızda israfın bu kadar fazla olmasının nedeni nedir?
Bu durum tüketici tutum ve davranışları ile alakalı bir şey. Tüketici olarak bizler ihtiyacımızdan fazlasını alıyoruz. Biliyorsunuz gıdalar dayanıksız ve çabuk bozulabilen ürünler. Dolayısıyla bizler tüketemeyeceğinizden fazla gıdayı almamalıyız. Reklamlarla ya da başka yollarla satın alma isteğimiz arttırılıyor ve biz ihtiyacınızdan fazlasını alıyoruz. Aldığımız fazla gıda ise bir süre sonra çöpe gidiyor. Bu tamamen tüketicinin bilinçsizliği ile ilgili.
İnsanlar nasıl israf yapmaktan kaçınabilirler?
Alışverişe gitmeden önce evdeki stok miktarını kontrol etmeliler. İhtiyaçları belirleyip bir alışveriş listesi oluşturmalılar ve alışverişe gittikleri zaman bu listenin dışına çıkmamalılar. Çünkü günümüzde ürün yelpazesi çok geniş ve cezbedici. Bu da tüketim çılgınlığına neden oluyor. Bilinçaltımızda kalan reklamlar, çekici ambalajlar, promosyonlar gibi pek çok tüketim nedeni mevcut. Alışverişe giderken ne istediğinizi bilmek oldukça önemli. Sizin israf yapmamanız başka birinin doyması anlamına gelmez fakat kıt kaynakların kullanımı ve dolayısıyla insanların geleceği adına çok önemlidir. Çünkü siz gıdayı çöpe attığınız zaman evet kullanılan bir kıt kaynağı çöpe atıyorsunuz. Emeği atıyorsunuz, toprağı atıyorsunuz.
Gıda güvencesi bağlamında süt ile ilgili bir çalışma yaptınız. Peki, gıda güvencesi açısından sütle ilgili durum nedir?
Süt ve süt ürünleri protein kaynağı olan besinler olmaları yönünden beslenme açısından oldukça önemlidir. Gelişmiş ülkelerin beslenme düzenleri incelendiğinde protein tüketimlerinin oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Bir anlamda, bir toplumda protein tüketiminin artmasını bir gelişmişlik ibaresi olarak belirtmek doğru olacaktır. Süt, tüketicilerin günlük olarak rahatlıkla ulaşabileceği bir hayvansal protein kaynağı. Spesifik bir ürün. Tüketici, yetiştirici ve imalatçılar ile birebir görüşmeler yaptım. Tüketici ve üreticiler arasında önemli bir görüş ayrılığı söz konusu. Tüketici aldığı ürünü güvenilir bulmaz iken üretici sattığı üründen çok emin. Bu subjektif açıyı kaybetmek için ise en önemli şey standardizasyon. Avrupa Birliği’nin gıda güvenliğini sağlamak amacıyla en iyi uyguladığı şeylerden bir tanesi standardizasyon. Bu sistemle tüketici korunuyor, üretici de belli standartlarda üretim yapmaya teşvik ediliyor. Bir diğer önemli konu ise süt ve süt ürünü fiyatları. Son yıllarda ciddi bir artış oldu. Tüketicinin ödediği fiyat artıyor fakat üreticinin eline geçen gelir artmıyor. Bu da üretimin sürdürülebilir olması önünde ciddi bir tehdit. Büyük firmaların ve aracıların sektör üzerindeki hakimiyeti bu gibi önemli sorunlara neden oluyor.
Bizdeki sorun neden düzelmiyor?
Türkiye tarımsal üretim potansiyeli çok yüksek olan ve birçok tarımsal üründe dünya liderleri arasında yer alan bir ülke. Mevcut aksaklıkların giderilmesi için tarım politikalarını ele almak doğru olur. Amerika ve Avrupa Birliği gibi tarımsal üretimde söz sahibi olan otoritelere baktığımızda tarım politikalarının uzun vadeli olduğunu görüyoruz. Türkiye’de ise kısa vadede ve sıklıkla tarım politikaları değişebilmekte. Tarım politikalarının başarılı olması için uzun vadeli ve istikrarlı olması gerekir. Belirlenen politikalar genellikle uzun ömürlü olmuyor. Dolayısıyla biz tarımsal üretimde bir şeyleri çözmek istiyorsak tarım politikalarını belirlerken uzun vadeli düşünmeliyiz. Tabi belirlenen politikaların doğru belirlenmesi de çok önemli. Tarım politikalarının kağıt üzerinde kalmaması ve uygulamaya geçirilmesi de bir diğer nokta. Son olarak politika uygulamalarının titizlikle denetlenmesi gerekmektedir.
Verdiğiniz bilgi için teşekkür ederiz.